23 Aralık 2013 Pazartesi

Kendi Dilinin Rezili

'Âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz' demiş atalarımız, güzel de demişler de... Bu reklamlar çok yaldızlı dostum, neyin tozunu aldıklarını, kimi cilaladıklarını bilemiyor insan. Hele bir de fikir sahibi olmadığınız bir konuyu dinliyorsanız vay halinize...
Parlatılmış en aptal cümlelerin, karşı tarafı hayran bırakan o gücü! karşısında hayretler içinde kaldığım doğrudur!
İşte tam bu noktada başka bir Ata yadigarı takılır dilimin ucuna; 'Körler sağırlar birbirini ağırlar'...
Diyeceğim o ki Allah kimseyi kendi dilinin rezili etmesin;)

Kahveden Hisse

Kahvemin sonu gibisin, çabuk bitme diye içmeye kıyamayıp soğuttuğum, soğudukça acılaşan...
Isıtıp yeniden içiyorum, tadı hala aynı; buruk ve acı...
Bekliyorum, yeniden ısıtıyorum tadı değişmiştir ümidiyle yeni yudumu alıyorum. Yine acı, daha acı...
Soğudukça acılaşıyor, acılaştıkça acıtıyor...

21 Aralık 2013 Cumartesi

Hangi Insanlık?

Iki resim gördüm ve insanlığımızdan utandım. Birinde bir afet esnasında küçük bir köpeği kurtarmaya çalışan bir maymun vardı! Hani düşünebilen tek yaratık insanoğluydu ya, acaba? diye tekrar sorguladım. Diğer resim mi, tüylerim diken diken oldu, iki göz vardı sadece, kafasına çiviler geçirilmiş bir hayvana ait. Gözlerdeki hüzün, korku, kabulleniş, yapılan vahşeti anlatmaya yetiyordu da elden bir şey gelmiyordu.
Hangisi daha insan diye düşündüm tekrar, çıkıp türüm adına özür dilesem dedim...


17 Aralık 2013 Salı

Aykut Aslantaş'tan İnternette Görünür Olmanın Yolları

Ilk olarak istatistiki verilerle başlıyoruz;)

Türkiye'de kullanılan arama motorlarında ilk sırada %95 ile Google bulunmakta.

Türkiye'de internet kullanıcılarının %40'lık büyük bir bölümü 15-34 yaş aralığında (verilere TÜİK'den erişilebilir)

Türkiye'de internet kullanıcıları eğitim düzeylerine göre incelendiğinde, %55'lik büyük pay sahipleri en yüksek ortaokul mezunu.

Adım adım SEO altın kurallarına geçebiliriz;

Yapılacak çalışmalarda hedef kitle belirlenirken istatistiki verilerin göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Neden başarısız olduk diye sorgularken doğru insanlara ulaşabildik mi diye sorduğumuzda bu verilere ne kadar dikkat ettiğimizi sorgulayacağız nihayetinde ;)

Arama motoru pazar payına bakılması gerekmektedir. %2'lik kullanım oranına sahip bir arama motoruna yapılacak yatırım o %2 içinden dönüş getirecektir ;)

Burada küçük bir alt başlık: Arama Motorları Nasıl Çalışır?

Spider, tüm Web'i crowl eden robotlar vardır (kulağa hoş geliyor küçük yaratıklar:)) her sayfayı HTML olarak tararlar.

Veri tabanı, spider'lar taradıkları veriyi veri tabanlarına aktarırlar.

Sıralama mekanizması, arama esnasında kendine özgü algoritması ile (sık sık güncellendiğini ve Google'ın son güncellemesinin hummingbird olduğunu Ilyas Teker'den öğrenmiştik) uygun gördüğü (burada SEO önemi yadsınamaz) siteleri sonuç sayfasında göstermektedir.

Ana konuya devam ediyoruz;

Back linkler eskiden olduğu gibi sabit değil ilgili ve değerli bir metin içerisinden ilgili kelimelerle sağlanmalıdır.

Pazar arama hacimlerine bakılması hangi dönemlerde yapılacak aramalarda üst sıralarda gelmek gerektiği konusunda bilgi verecektir, daha az arama yapılan dönemler kuluçka evresi gibi gerekli altyapıyı sağlamak için değerlendirilebilir.

Shema.org yapılacak SEO çalışması için bir şema çıkaracağından faydalı olacaktır.

Gerekli tüm çalışmayı yaptığınızda, sizinle eşdeğer çalışmalar yapmış bir siteden üstte çıkmak için hosting hizmeti aldığınız firmaya hostinginizin Class'ını sorabilirsiniz. A, B, C, D ve E class'larına sahip hosting hizmetleri mevcuttur. A en değerli olmak üzere aşağı doğru devam eder harf değerleri. (Amazon B Class barınma sağlamaktadır, fiyatlar class'larına göre artış gösterir) rakiplerinizin önüne geçebileceğiniz bir detaydır. 

Anahtar kelime belirlerken rekabetin yoğun olduğu kelimeler tercih edebileceğiniz gibi daha düşük rekabete sahip kelime öbekleri de tercih edebilirsiniz. Ya da! (Burada işe yarar bir detay veriliyor;)) Türk arama alışkanlıklarına uygun cümleler belirleyebilirsiniz;) Rekabet daha az olacağından üst sırada çıkma olasılığı yükselir ve gerçekten ne aradığını bildiğiniz bir kitleye ulaşmış olursunuz.

Google sitenizi 1-0, 2-1(D), 2-2(G) olarak değerlemektedir. Inceleyelim;

1-0; arama sonucu kullanıcı sitenizi ziyaret ediyor, içeride işlem yapıyor ya da yapmadan ayrılıyor ve bir daha sitenize giriş yapmıyor.

2-1; arama sonucu sitenize giriş yapan kullanıcı sitenizi favorilerine ekliyor ya da domaininizi aklında tutarak bir sonraki sefer Google'da arama yapmadan sitenize giriş yapıyor.

2-2; sonsuz mantığı olarak adlandırılıyor, arama sonucu sitenizi ziyaret eden kullanıcı bir sonraki farklı kelime aramasında da sitenizi gördüğünde tekrar sitenize girer ve bu farklı kelimelerde de tekrarlanır.

Yapılan anahtar kelime çalışmalarından sonra değerli içerik üretimi sağlanmalı, Google yapılan son düzenlemelerden sonra 1.000 kelimeye kadar içerik hazırlanabileceği bilgisi vermiştir.

Hazırlanan içerik altına alınacak yorumlar da Google'ın site değerlemesini etkilemektedir. Dikkat edilmesi gereken nokta Facebook yorumu alınıyorsa metin altında spider'lar crowl ederken bu içeriğe ulaşamadığından herhangi bir anlam ifade etmeyecektir. Google+'ın avantajlı oluşundan bilmem bahsetmeli miyim, sonuçta sistemin içinde ve sistem sahibine ait ;) Bu arada SEO çalışması yapıyorsanız mutlaka Google+ hesabınız olsun;)

SEO'nun Online Itibar Yönetimine Katkıları

Itibar yönetimi; koruma-önleme, izleme, hafifletme ve analiz başlıkları altında takip edilmektedir. SEO ile, oluşturulan olumlu içeriklerin üst sıralarda gösterilmesi, olumsuzların alt sıralara düşmesini sağlayacağından kullanıcıların olumsuz içerikleri görme ihtimalini düşürecektir. (Bu arada olumsuz yorumların nedenini öğrenerek olumluya dönüşmesi için aksiyon alıp müşteri memnuniyetini maksimize etmek gerekir tabi, sonuçta müşteriyi elde tutma maliyeti yeni müşteri kazanma maliyetinden düşüktür;))

Genel hatları ile bugünden bloğuma yansıyanlar bu kadar, kendime sakladığım bir iki detay var tabi ama ben öğrenmek için sormak zorunda kaldım, sizde sorarsanız cevabını alabilirsiniz;) Aykut Bey'e bu değerli bilgileri paylaştığı için teşekkür ederek notlarımı tamamlıyorum. Saygılar, sevgiler..


13 Aralık 2013 Cuma

Havadan Ütopyalar

Her nesil yeniden keşfediyor, bu durum ilerlemenin önünde büyük engel..
Yüzyıllar boyu yaşanmış öğrenilmiş bir sürü kavram var. Bilgi ve tecrübenin nesiller arası aktarılması gerek.
Ama öyle kitaplarla ya da genetik kalıtımla değil, soluduğumuz havayla...
Şöyle ki bilgi ve tecrübe genler ile aktarılsa yalnızca soy kütüğündeki insanların bildiği kadarını biliriz. Kitaplar, yazılmayan tecrübelerden asla haberdar olamamamıza neden olur, bunun yanında bir insan ömründe maksimum kaç kitap okuyabilir ki!..
Dediğim gibi, bilgi birikiminin, tecrübelerin (bulut sistemlerde olduğu gibi) atmosfere bırakılabiliyor olması gerekiyor. Bu sayede, bireyler dünyada yaşamış olan tüm insanların bilgi birikimine sahip olabilirler.

Nerden geldik buraya peki?
Az önce "life time value" kavramını kendi keşfetmişçesine sevinen bir tweet okudum. Yıllardır kullanılıyor bu kavramlar. Yıllardır bir çok çalışma yapıldı marketing üstüne. Başarılar kadar başarısızlıklar oldu.
Yalnızca kendi yaptığımız örnekler kadar bilgi sahibiyiz, bir de araştırıp öğrendiklerimiz kadar.

Düşündüm de, Big Bang'den beri böyle bir birikim olmuş olsaydı herşey daha güzel olabilirdi! 
Belki de olmazdı, bilemedim :)

10 Aralık 2013 Salı

Ilyas Teker ile SEO

GENEL BAKIŞ

Google'da yapılan aramalarda tıklamaların %75'i doğal arama sonuçları %25 reklam alanları.

Zeitgeits 2012 raporlarına göre 2012'de 1,2 trilyon arama yapılmış.

Türkiye'de satınalma öncesi arama motorlarını kullananların oranı %82.

Yandex 2 yıldır Türkiye'de olduğu halde pazar payı belirli kaynaklara göre %1.5-%2.5 arası değişkenlik gösteriyor. Türkiye'de arama alışkanlıklarını değiştirmek zor olacaktır.

Google kurulduğu günden beri yapılan aramaları, arama sonuçlarında alınan aksiyonları değerlendirerek arama sonuçlarına yansıtıyor.

Google bir siteyi cihaz başındaki bir kullanıcıdan farklı olarak, HTML olarak görüyor ve bu görüntü üzerinden değerlendiriyor.

SEO İÇİN YAPILABİLECEK DÜZENLEMELER

<title> tag'ı arama sonuçlarında sayfa linkinden önce görünen başlığıbelirlemekte, bu nedenle her sayfaya o sayfa ile ilişkili bir title oluşturulmalı. Maksimum 70 karakter olmalı.

<meta name="description" ...
tag'ı arama sonuçlarında linkin hemen altında bulunan açıklama metnini belirlemekte, eğer minimum 170 karakterlik bir açıklama yazılmamışsa Google sayfa içinden kendi "kafasına göre" bilgi toplayarak bu alanı doldurmakta. Arama sonucunuzun tesadüfen iyi ya da şanssızlık eseri kötü olmasını istemiyorsanız bu tag'ı sayfanızı özetleyecek bilgi ile doldurarak olası ziyaretçilerinizi yönlendirmelisiniz.

URL'iniz içinde konuyu özetleyecek kelimeler barındıracak şekilde hazırlanmalı, kelime aralarına "_" değil "-" kullanılmalı. Google, "_" gördüğünde ya da görmediğinde! ayrılan iki kelimeyi tek kelime olarak kabul edeceğinden anlamlandırılması problem yaratacaktır.

Resimleriniz için "alt" parametresi kullanılmalı. Google henüz resmi tarayarak resim içeriğini belirleyemediğinden ona resminizi tanıtmanız gerekecektir.

İçerik (content), Google'ın önem verdiği bir diğer değişkendir. Sayfa içeriğiniz başka sitelerden copy-paste ise o içeriği aldığınız site sizden daha önce index'lenmiş olduğundan daha avantajlı olacaktır. Özgün içerilk üretilmeli ve mümkünse sayfanızın amacına yönelik anahtar kelimeler belirlenerek metinlerde bu kelimelerin daha yoğun kullanılması sağlanmalıdır.

Sub domainler, bilinenin aksine negatif etki yaratabilir. Her sub domain ayrı bir web sitesi olarak değerlendirileceğinden mevcut trafiği ve değeri bölmeniz anlamına gelecektir.

SOSYAL AĞLARDA SEO

YouTube dünyadaki en büyük 2. arama motoru olarak değerlendirilmektedir.

Sırasıyla Google arama sonuçlarını etkileyecek sosyal ağlar aşağıdaki gibidir;
1. Google +
2. Facebook
3. Pinterest
4. Twitter

Sitenize sosyal ağ butonlarınızı eklemelisiniz, Google buradaki paylaşım değerleri ile sayfanızın değerine değer katıyor.

GOOGLE HUMMINGBIRD GÜNCELLEMESİ NEDİR?

Google arama sonuçlarında iyileştirme yapma amacıyla belli dönemlerde algoritması üzerinde geliştirme yapmaktadır. Hummingbird, 15. yılında yapmış olduğu bir iyileştirme çalışmasıdır. Yapılan bir kaç düzenleme şöyle;

Iki nokta arasındaki uzaklık sorulduğunda, sonuç sayfalarına gitmeden beklenen cevabı verebiliyor.

Iki ürünü karşılaştırdığınızda (elma-kivi örneği vardı ;) ) yine sonuç dönmeden karşılaştırma yapıp sunuyor.

Yapılan arama geçmişine bakarak soracağınız sorularda özne belirtmeseniz de neden bahsettiğinizi tahmin ederek sonuç üretiyor. (Wooooowww, dediğinizi duyar gibiyim ;) Türkçe sorularda o kadar başarılı değil henüz :( )

SEO ANALİZ ARAÇLARI

Analytics, WebMaster Tools kullanılması gerekli Google araçlarından.

seo-browser.com'dan sitenizi Google Boot'ların nasıl gördüğüne bakabilirsiniz.

searchmetrics tool'dan rakiplerinizi gözlemleyebilirsiniz, arama trendlerini ve sosyal medya aktifliklerini vb.

MOBİL SEO

Dünyada internet kullanımının %10-15'i kadarı mobil cihazlardan gerçekleşiyor!

Aynı kelimeyle Web'den yapılacak bir aramaya göre sonuçlar farklılık göstermekte. 

Google bu kanaldan lokasyon bilgisine özel sonuçlar dönebiliyor.

Yine mobil uyumlu bir site hazırlanıp hazırlanmadığı da sonuçları etkileyen önemli bir faktör.

Bu kıymetli bilgiler için Sayın İlyas Teker'e teşekkür ederim.
Umarım sizlerin de işine yarar ;)


5 Aralık 2013 Perşembe

Gitme Vakti...

Bu kez korkuyorum, güzel olacağına inanmak istiyorum sadece.. Herşeyi riske ettim. İçimde ufacık bir tereddüt yok işin garip tarafı. Ne kadar hazırmışım, ne kadar hazırlamışım kendimi bugüne.. Gitmek için gelmiştin, dediği gibi şairin.. Şimdi gitme vakti!..

1 Aralık 2013 Pazar

Mutluluğa Dair

Mutluluk, 15 yaşında okuldan çıkıp vapurla evine dönen iki küçük kızın, havanın soğuğuna aldırmadan martılarla çığlık atmasıymış...

24 Kasım 2013 Pazar

Sizin İçin Seçtiklerim

Ölçülebilirliği yönetmek hesap verebilmek ve hesap sorabilmek için çok önemli.. Selim TAŞKIN

Tüketiciler size gerçekleri anlatmayacaklar, bu gerçekleri sakladıklarından değil, farkında olmadıklarından.. Martin LINDSTROM

Data iletim hızları ve cihaz kapasitelerinin yükselmesi kreatif çalışmalara özgür bir dünya yarattı.. Oğuz SAVAŞAN

Pazarlama departmanları teknolojiye I.T. departmanlarından daha fazla bütçe ayıracak. Özer SATA

Dijital göçmenler olarak dijitale yeterince vakit ayırmalıyız. Özer SATA

Başarılı girişim, insanların dile getiremedikleri ihtiyaçlarını karşılar. Emrah YALAZ

Bunu sevmiştim :)) "Şirketler koministtir, daha iyi çalışana daha çok vermezler." Emrah YALAZ

İyi bir Futurist 30-40 yıl sonrasını tahminler! Eğer tahmini tutmazsa zaten yaşamıyor olduğundan kimse bak dediğin gibi olmadı diye başına ekşiyemez. (İronik bir anlatımdır) Alphan MANAS

Geleceği görmek için Okur-Gezer olmalısınız. Alphan Manas

Dinlerin insanlar üstündeki baskısı arttıkça yaratıcılıkları ölüyor. Alphan MANAS

19 Kasım 2013 Salı

Okan Barlas ile Dijital Pazarlama Söyleşisi

Bu akşam Dijital Pazarlama dersimizin konuğu HemenKiralik.com 'un kurucusu Okan Barlas'tı. Dijital pazarlama başlığı altında tecrübelerini bizimle paylaştı. Biliyorsunuz anlatılanları uzun uzun kelimelere dökmeyi sevmem. Benim için kilit cümleleri sizlerle paylaşmak isterim. Arkasını dolduracağınıza inanıyorum ;)

  • Bilmediğini ölçemezsin, ölçemediğini yönetemezsin! (Kimden alıntı olduğunu not alamamışım :( )
  • Realtime değerlendirme yapabileceğimiz tek mecra online.
  • E-mail gönderimlerinde kime hangi maili gönderdiğinize dikkat etmek zorundasınız. Bir erkek olarak, kadınlar günümü kutlayan bir maili hoş karşılamıyorum.
  • Başarılı e-mail marketing case'lerini inceleyin derim. (Bu konuyu ilerde inceleyip paylaşabilirim ;) )
  • Kullanıcılar ortak eğilimleri doğrultusunda kategorize edilmeli ve her kategoriye eğilimine özel ürün, hizmet, çözüm sunulmalı.
  • Eğer 360 derece pazarlama yapacağım diyorsanız kullandığınız mecralar arasında mutlaka sosyal medya olmalı. Yalnız sosyal medya üstünden satış yapmak Türkiye'deki tüketici modeline uygun olmadığından sosyal medyanın CRM'inden faydalanmanızı tavsiye ederim.
  • Online yapılan işlerde tüm işlemin online'da sonuçlanma oranı maksimum % 40. Türkiye'deki tüketici karşısında bir ses duymak istiyor. Bu nedenle online kanalınız dışında bir de çağrı merkeziniz olmak zorunda.
  • Online reklamlarınızı offline reklamlarla desteklemek zorundasınız.
  • Pazarlamada iyi fikrin kimden çıkacağını bilemezsiniz. Bu nedenle herkesin fikrini alın.
  • Asla tahminlerinizi olmuş işleri baz alarak yapmayın, o iş olmuş bitmiştir. Referans olamaz. Tahminlerinizi mevcut durumu baz alarak yapın. David NORTON
Bu günden bloğuma yansıyanlar bu kadar. Okan Bey'e keyifli anlatımı için teşekkür ederim.

18 Kasım 2013 Pazartesi

Zamanın Göreceliliği Üzerine

Bekleyene yavaş, acelesi olana hızlı...
Söylesene, senin saatinde de yelkovan benimkinde olduğu kadar yavaş mı?

Turkcell Teknoloji Zirvesi 12 Kasım 2013 Notlarım


Süreyya Ciliv:
  • Turkcell yeni teknolojilere en yakın rakibinden %60 daha fazla yatırım yaptı.
  • İnsanlar ceplerindeki bilgisayarı masa üstündeki bilgisayara tercih ediyorlar.
Koray Öztürkler:
  • Mobil internetin gelişimi ile iletişim araçları komplike hale geldi.
  • Ürün sahayla doğru buluşursa iyi bir müşteri deneyimi oluşur.
  • Segmentler önemli, her segmente o segment özelinde çözümler geliştirilmeli.
  • Bireysel segment analizi gözden kaçmamalı, gençler ama hangi gençler gibi. En nihayetinde Adana'daki bir genç ile Ankara'daki bir gencin ihtiyaçları birbirinden farklı olacaktır.
  • Türkiye nüfusunun %50'si 30'lu yaşların altında ve  dijitale çok yatkın.
  •  Mobil kullanıcılar search değil uygulama üstünde işlem yapmaya eğilimli.
  • Akıllı cihaz kullananların%80'i uygulama kullanıyor.
  • Dünya'da eğitim trendleri de mekan bağımsız dönüşmeye başladı. Artık ülkelere üniversite açmak yerine Dijital Akademi'ler planlanıyor.
  • İnternet kullanımının %70'ini sosyal ağlar oluşturuyor.
  • Gün içinde 20:00 & 24:00 saatleri arasında sosyal medya kullanımları artış göstermektedir.
  • Top noktaya ulaşılan vakit 22:00 - 23:00 saatleri arasıdır.
  • Kanallardan nasıl ve ne zaman müşterilerimize erişeceğimize karar verirken sayısal verileri dikkate almalıyız.
  • Sosyal medya kullanan cihazların %66'sı akıllı cihaz.
  • Her mecranın mesaj dili farklı olmalı.
  • Müşteri markasının onu tanıdığını düşündüğünde mutlu oluyor. (Tanınma bilme ihtiyacına cevap verilmeli)
  • İnsanları rahatsız etmeden doğru zamanda, doğru mesaj iletilmeli.
Kına Demirel:
  • MoneyClub en büyük parakende kartı.
  • "SMS işe yaramıyor" diye bir şehir efsanesi var, doğru kullanıldığında ne kadar işe yaradığına bizzat şahit olduk!
  • Müşterinin ayak izlerini takip edip ihtiyacı olabileccek içerik ve ürünle karşılarına çıkıyoruz; kabak alan bir müşteriye kabak çorbası tarifi göndererek değer yaratıyoruz.
  • İçerik çok önemli içerik üreten ekipler önem kazanmaya devam edecek.
  • Alışveriş her yerde, Sanal Market ile hayata daha çok vakit ayırmanızı sağlıyoruz. Mekan bağımsız alışveriş keyfi yaşatıyoruz.
  • Kartınız yanınızda olmasa da avantajlarından yararlanabileceğiniz bir sistem hazırlığındayız. Sistemde güncelleyeceğiniz bilgileriniz yardımıyla yalnızca cep numaranız ile işlem yapabileceksiniz.

Daha neler neler konuşuldu.. Toparladıkça eklemeye devam edeceğim, follow me ;)

16 Kasım 2013 Cumartesi

Öyle Olsun...

Kadın Darmadağınık...
Hasret rüzgarlarının sırtında devam ediyor hazan yolculuğuna. Toparlayamadığı düşünceleri ve kuramadığı cümleler yakıyor bağrını. Ateş soluyor buz gibi rüzgarın üstünde titreyen nefesiyle.
Son birkez açıyor gözlerini görebilmek için umudu, kaybolmuşluğun ortasında. Heyhat!.. Toz bulutları sarmış sevdiğini çepeçevre. Dudakları aralanıyor veda sözleri için. Ufak bır hırıltıdan ibaret karanlıkta yankılanan. Çaresiz kapatıyor gözlerini. Daha fazlasına dayanmaya mecali kalmamış. Kararsız geceleri geliyor aklına, sabaha bağlayamadığı. Yine öyle olsun diyor yalvarırcasına. Öyle Olsun...

2000

Altın Kafesinde Bir Kuş

Aynanın karşısında saçlarını tarıyordu. Ne kadarda uzamıştı saçları… Zamanın geçtiğini bir her gün doğan güneşten bir de her gün biraz daha değişen bedeninden anlayabiliyordu zaten. 
Ölüm geliyordu… Her an biraz daha yaklaşarak, her yaklaşmada vücudunda başka bir iz bırakarak… 
Aynanın karşısından kalkıp odasında dolaşmaya başladı. İçi sıkılıyordu. Hayat paylaşılınca güzelleşiyordu. Onun hayatını, özlemlerini, gözyaşlarını, kahkahalarını paylaşabileceği bir dostu hiç olmamıştı. Birden aklına bir şey gelmiş gibi durdu. Sonra odanın kapısına doğru yöneldi. Merdivenleri üçer beşer inerek ufacık bahçesine ulaştı. Rengarenk çiçeklerin arasından geçerek kıyıya ulaştı. Bir kayanın üstüne oturup ayaklarını denizin tuzlu sularına daldırdı. Suların karşısında bambaşka bir dünya vardı… Hiç ait olmadığı ama ait olmayı çok istediği…
Yıllardır hapsedildiği bu küçücük dünyadan dışarıyı seyretmişti. Karşı kıyılardaki insanların heyecanla koşturmalarını, balıkçıların balık tutuşunu, Sevgililerin hasretle kucaklaşmalarını… Ve yıllardır onların arasında aynı coşkuyla dolaştığını hayal etmişti…
Ne garipti! Babası ülkenin en zengini, en söz sahibi, en büyük insanıydı. Ama onun mutluluğunu satın alamıyordu işte. Belki onu çok seviyordu, belki tüm bu küçük dünyayı kızının iyiliğini düşündüğü için var etmişti, ama olmuyordu işte… Ölümden kaçarak yaşanmıyordu. Bir gün zaten ölecekti öyle ya da böyle. Sadece ölümü geciktirmek için hayatını kocaman bir boşlukla doldurmuşlardı. 
Küçük şatosu onu etrafındaki sular yardımıyla, dışarıdaki dünyanın bütün kötülüklerinden koruyordu. Babası bu şatoyu onu korumak için yaptırmıştı zaten. Denizin ortasına küçük bir adacık oluşturmuşlar bu adacığa da içinde yaşadığı küçük şatosunu yerleştirmişlerdi. Her gün bir önceki günün aynısı gibi geçiyordu burada… Tek eğlencesi kitapları ve dadısının anlattığı küçük öykülerdi. Gözlerini kapatır, bazen okuduğu öykülerdeki kahraman olur hayatın içine karışırdı, bazen de derin bir yalnızlık duygusu içinde kaderine kahrederdi. 
Bir medyum babasına kızın yılan sokması yüzünden genç yaşta öleceğini söylemişti. Kızını çok sevdiği içinde babası düşünmüş taşınmış ve denizin ortasına yılanın gelemeyeceğine karar verip kızı için bu şatoyu yaptırmıştı. Evet yılan yoktu burada, diğer hiçbir şeyin olmayışı gibi… Arada sırada bahçesine konan martılar hariç… Ama ölmemek için bir nedeni de yoktu. 
Haftada bir kayıkla yaşlı bir teyze gelirdi. Sebze meyve getirirdi ufak şatoya… O hep içinde olmak istediği dünyadan gelen misafirini baş köşeye oturtur ve anlat derdi. İnsanları anlat, orada yaşananları anlat, yeni doğan çocukları, ölenleri… Her şeyi anlat ne olur, derdi…
Yaşlı teyze hiç sıkılmadan o hafta ne olmuşsa anlatırdı. Bazen saatler sürerdi konuşması. Kız teyzenin ağzından çıkan her kelimeye dikkat eder hep daha fazla şey anlatsın isterdi. Ama zaman zannettiği kadar yavaş geçmezdi böyle anlarda…
Yaşlı kadın gittiği zaman kendisi ile gerçek dünya arasındaki tek bağ kopmuş gibi hisseder ve saatlerce ağlardı.
Güneş gökyüzünde yükselmeye devam ediyordu. Ayaklarına çarpan dalgalar aldığı hazzı arttırıyor, heyecanlı bekleyişi bir türlü sona bağlanmıyordu. Bu gün yaşlı teyze gelecekti. Ona yeni şeyler anlatacaktı. En çok şu kimseyi beğenmeyen şımarık genci anlatmasını istiyordu. Acaba beni görse beğenir miydi diye düşünüyordu elinde olmadan. Karşı kıyıdan bir kayığın hareket ettiğini görünce gözleri parladı. Evet teyze geliyordu. Zaman hiç bitmiyordu sanki. Ufacık yol büyüyor da büyüyordu. Bir çok kereler teyzenin geldiği kayığa atlayarak karşı kıyılara geçmeyi ve orada insanların arasında dolaşmayı planlamıştı. Ufacık bir dalgınlık anı yetecekti tüm bunlar için ama kayıkçı hiç ayrılmıyordu kayığın içinden. 
Sonunda yaşlı teyze ufak şatosuna gelebilmişti. Kayık ağzına kadar erzak doluydu. Yeni elbiseler getirmişti kıza… Yeni elbiselerini gösterecek kimsesi olmayınca yeni elbise geldiğine sevinemiyordu… Teyzeyi kayıktan alıp bahçedeki çardağa getirdi. Birlikte sandalyelerine oturup dadısının getirdiği limonatalarını yudumlamaya başladılar. Teyze elindeki sepeti göstererek “Senin için bahçeden topladım bu elmaları, bu senenin ilk elması hadi bir tane ye de için açılsın” dedi. 
Genç kız Elini sepetin üstündeki örtüye uzattı ve örtüyü kaldırdı. Örtünün altından elmaların arasına gizlice girmiş olan yılan başını uzattı genç kıza. Ne yapacağını şaşırmıştı. Ufak bir çığlıktan sonra yılanın soğuk dişlerini boynunda hissetti. Zehir yavaş yavaş damarlarında yayılıyor, aydınlık olan gökyüzü kararmaya başlıyor ve artık martıların sesi gelmiyordu. Babası çok uğraşmıştı, onu bütün güzelliklerden mahrum etmişti ama işte ölmesini engelleyememişti. Ölüyordu… Suçsuz… Günahsız… Hiçbir şeye sahip… Ölüyordu…
2002

14 Kasım 2013 Perşembe

Nazar

Adı Nazar, ilkokul birinci sınıfta. Büyüyünce diş doktoru olacak. Ablası üçüncü sınıfta, o da doktor olacak ama iyileştirme doktoru. Küçücük elleri buz gibi soğuğun altında incecik hırkasına sarılmış, ıslak mendil taşıyor...
Saat kadar para kazanması gerekiyor. Saat 22 sularında mendili elinde cafedeki masaları tek tek dolaşıyor. Tam çıkacakken cafenin bahçesinden geri dönüyor, "ben bu paraları size versem bana yemek alır mısınız" diyor belli belirsiz. 
Masanın üçüncüsü olarak sandalyesine oturuyor. Ne yemek istersin sorusuna "O kitaptan yok mu?" diye cevap veriyor. Menü geldiğinde "çocuk için olanlar nerede" diye soruyor. Üstünde şirinler resmi olan menü hoşuna gidiyor ve siparişi veriliyor. Islak mendili açamıyor ve yardım istiyor, ellerini büyük bir özenle temizliyor. Kirlenen mendili masanın üstüne bırakamıyor, paketini açıp içine sokuyor hızla. Yemeği, içeceği geldiğinde yemeğini yiyor yavaşça. Çatal eline büyük , tabağındakler çatala gelmekte inatçı. Eline alıyor birini, "yemeğimi bitirince yine silerim ki elimi" diyerek. 
Saat ilerlemeye devam ediyor, durur mu! 
Ninesi ve dedesi bakkalın orada onu bekliyorlar. Babası hapiste. Annesi yok ki! Diş doktoru olacak, masadaki ablanın dişini yapacak büyüdüğünde...
Saat kaç peki? 23:00 olmuş. Cebindeki bütün bozuklukları çıkarıyor. "Saysana bunları".. "Saatten fazla mı, az mı?" "Fazla bunlar saatten dedenin yanına gidebilirsin!"
Paketlenen bitirmediği tabağınına ait poşeti ve diğer poşetlerini eline alıyor. "Kardeşlerimle yeriz biz bunları evde" diyor. Diğer poşette de paketlenmiş bir tost var! Kardeşleriyle yiyecek.
Diş doktoru olmak için çok ders çalışması gerekecek, söz veriyor çok çalışacağına dedesi ile ninesinin yanına giderken. 
Adı Nazar, çok çalışacak, çok savaşacak, çok güçlü olmak zorunda. O henüz 7 yaşında!...

1 Ekim 2013 Salı

Webrazzi Summit13 Notlarım

FourSquare;

Türkiye ajansı Public.

Türkiye ADB’den sonra en çok check-in yapılan ikinci ülke.

TTNET, Turkcell, DenizBank ve Garanti gibi markalar reklam vermeye başlamış...

E-Ticaret

(Unilever):

Çevirimiçi müşteri gelenekselden daha sadık.

Online müşterisini göz ve sıcaklık testleri ile analiz edip çözüm geliştirmeye çalışıyor.

(Hepsiburada):

hanzade boyner; e-Ticaret ucuz değil.

Altyapı için büyük yatırımlar gerekiyor.  Gerçekleşecek trafiği kaldırabilecek bir sistem ile müşteriye cevap vermek gerekiyor.

Hepsiburada’da verilen siparişlerin %75’i iki saat içinde kargoya veriliyor.

Online reklamlar artık pahalı.

Bir mağazadaki gibi stok bulundurmak zorundayız.

Neil Patel

 “Ürününüze, kullanıcılarınıza değer katmayacak bir özellik eklemek için boşuna zaman kaybetmeyin

Birincil amaç para kazanmak değil!..

Driwe Lansman:

Aracın elektrik sigortasına bağlanan bir aparat. Bluetooth4 teknolojisi ile smartphone’unuzla iletşime geçiyor. Sürüş öncesi, sürüş esnası ve sürüş sonrası bilgileri telefon ile kişiye iletiyor. Araçta arıza olduğunda arızayı haber veriyor eğer basit bir sorun ise nasıl çözüleceği bilgisini veriyor. Gaza bazınca sürüş esnası uyarılara ve bilgilere geçiyor. Kaç kilometre hızda olduğunu, hız limiti aşması durumunda uyarı, ne kadar benzin yaktığı bilgisi vb. sunuyor. Sürüş bittiğinde tüm bilgileri toparlayıp bir sürüş karnesi çıkarıyor. 2014’te seri üretime geçilecek.

Nokta Medya GM. Tümay Asena:

TV izleme süresi %19 arttı.

İnternet kullanımı %85 arttı.

İnternette en hızlı büyüyen içerik %57 video.

%38.5 büyüme ile haber ikinci.

e-posta ve portal kullanımları düşüyor.

Turkcell Koray Öztürkler

Mobil penetrasyon %25 civarında.

Turkcell gelirlerinin büyük bir kısmı internet data kullanımından sağlanıyor.

Smartphone kullanıcı sayısını artırarak gelirlerini artırmayı planlıyorlar.

1.3 milyon makine kendi aralarında iletişimi Turkcell’den sağlıyor.

Yakında mobil datanın da 3/2si video olacak.

Mobil uygulama konusunda yazılım yapacak çok kişiye ihtiyaç var bir çok farklı özellikte mobil kullanıcı mevcut.

Geleceği yazanlar projesi ile daha çok gencin mobil yazılıma yönlendirilmesini sağlamayı hedefliyorlar.

Rudi Dökmecioğlu (T-MOB)

Anlatma GÖSTER!..

Geleceğin teknolojisi artırılmış gerçeklik.

M2M kavramını daha çok duyacağız.

Akıllı video sistemleri ile kişiselleştirilebilir içerik kullanımı yaygınlaşmalı.

Mobil deneyimin dokunduğu kitleler gittikçe artacak.

Müşteriyi tanımak yeterli değil bir sonraki adımını tahmin etmelisiniz.

Sonsöz

Müşterinin işini kolaylaştırın. Tek hamlede sonuca ulaştırabiliyorsanız bunu yapın. Elinizin altında her türlü kaynak mevcut. (Bu da benden olsun ;) )

HTML Mail hazırlarken nelere dikkat etmeliyiz?

Bilindiği gibi, mail sunucular HTML yorumlama konusunda browserlar kadar yetenekli değil. Bu nedenle yapılacak çalışmada aşağıdaki maddelere dikkat edilmesinde fayda olduğunu düşünüyorum.

· Tasarımın parçalı resimlerden oluşması, metin içermemesine karşın CSS kullanılmamalı. Kod fazlalığından kaçınılmalı. Sade ve basit bir kod akışı izlenmelidir.

· Comment satırları kullanılmamalı. ( <! ….. > gibi )

· Türkçe karakter sıkıntısı yaşamamak adına charset iso-8859-9 kullanılmalıdır.
· Title tamamen büyük harflerden oluşmalıdır.

· <img> tagları içinde width ve height değerleri kullanılmamalı.

· Spam filtreleri görsel içindeki metin / image oranının birbirine yakın olmasını ister bu nedenle image’lerin boyutu fazla olduğu durumlarda alt= “… ” parametresi kullanılmalı.

· <img> içindeki alt= “…” parametresinin en az 20 karakter içerecek şekilde doldurulması gerekmektedir.

· Hotmail gibi e-posta uygulamalarında browser bazlı hatalı görüntülerin oluşmaması için <img> tagı içerisine style= “display:block;” ifadesi eklenmelidir.

· Tablolarda rowspan kullanılmamalıdır.

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Sophie (part 1)

Ağır adımlarla yarı karanlık merdivenlere yöneldi. Her adımda ayak sesleri yankılanıyordu boş koridorda. Beynini yakan bu sesi sevmediğini farketti. Boşluk ve karanlık.. Soyunma odasına ulaşıp üstünü değiştirdikten sonra büyük salona arkadaşlarının yanına gidecekti. Çocukluğunun karanlık üstüne tedirginlikleri geldi aklına, kendi adımları arasına karışmış diğer adımlar ve ensesinde hissettiği nefes.. Takip ediliyor ve takip edeni hiç yakalayamıyordu. Şimdi kendi ayak sesinden, kendi nefesinden başka ses yoktu. Gözleri karanlığa alışıp,  düşüncelerinden uzaklaştığında merdivenlerin bitmek üzere olduğunu farketti. Son birkaç basamak..
Bitirmekle bitirmemek arasında bir adım daha attı.. Yeni adımına duyduğu "Sophie" kelimesi mani oldu. Ses bir düzenekten çıkıyor gibiydi, biraz uzak, biraz mekanik.. Etrafını inceledi. Görünürde kimsecikler yoktu, birini bulmayı da beklemiyordu aslında. Bir basamak daha çıktı...
Sessizliğin ağırlığı nabzını hızlandırmıştı. Bir adım daha... Belirsiz bir bekleyiş hakimdi şimdi tüm benliğinde. Ses yok! Ses vermeye mecali yok.. 
Yeni adımı aynı mekanik sesle bölündü.
"Tuz yarayı acıtır ama hızlı iyileştirir" diyordu.. 
Hızlı ya da yavaş tüm yaralar bir şekilde iyileşiyordu.. Peki aynı yerden kaç kere yara alırdı insan? 
Bir adım ve bir adım daha, birkaç metre sonra soyunma odasında olacaktı.
Aynı ses, 'korkuyor musun Sophie' diye seslendi. Cevap beklemeyen bir soruydu bu. Öncesiz, sonrasız anda asılı kalmış..
Korkuyor muydu?
Sophie uzun zamandır korkmadığını farketti soyunma odasından içeri girerken. Elektrik düğmesine uzanıp ışığı açtı. Karanlığa alışmış gözlerine fazla geldi bu aydınlık, birkaç kez gözlerini kırpıştırıp görüntünün netleşmesini bekledi. 
Bir değişiklik arayan gözleri usulca odayı süzdü, yoktu. Sol tarafında kişisel dolaplar, sağ tarafında hepsinin kapısı açık kabinler, karşısındaki pencerenin önünde duran üstüne kırmızı kadife bir kumaş atılmış koltuk. Açık olan pencereden sokağın gürültüsü doluyordu içeri. 

Korkmuyordu...
Korkacak ne kalmıştı ki? İçindeki heyecanın boşluğunu farketti. Ne zaman gitmişti yaşam coşkusu, bilemedi. Parça parça mı taşınmıştı hissettirmeden? 

Dolabından birkaç parça eşyasını alıp üstünü değiştirmek için kabinlere yöneldi. Kabinlerin arkasında duşlara açılan kapı gözüne çarptı. İlk kez gördüğü bir detaymış gibi, şaşkın, yönünü değiştirdi. Kapı kolunu çevirdi usulca. Ne bulmayı ümid ediyordu bilmiyordu. Belki bir çıkış, başka bir boyuta açılan gizli bir geçit. Yüreğindeki hüznün ağırlığına aldırmaksızın, gülümsedi bu düşüncesine. Soyunma odasının ışığı aralanan kapıdan duşların olduğu odaya doldu. Ait olmadığı yerde ne kadar zayıf kalıyor herşey, diye düşündü yeni odayı yeterince aydınlatmaktan aciz ışık hüzmesine bakarken. İçeriye bir göz attı, değişik birşey yoktu yine...
Hissettiği rahatlama duygusu muydu, hayal kırıklığı mıydı anlayamadı. Usulca kapıyı kapatıp tekrar kabine yöneldi.
Şimdi hazırdı, arkadaşlarının yanına geçebilirdi. Saatine baktı, sahne sırasının kendine gelmesine yaklaşık yirmi dakika vardı. Arkadaşlarının provalarını izleyip izlememe konusunda kararsız kaldı. Pencereden içeri süzülen bahar rüzgarı koltuğun üstündeki kırmızı kadifeyi hafif havalandırıyordu. Bir davet gibi, diye düşündü. Bütün gün bir bilgisayarın karşısında aynı rahatsız sandalyede çok yorulmuştu ve evet bu hareketi bir davet olarak kabul edip kırmızı kadifenin üstüne bıraktı kendini. Gözlerini kapatarak, rüzgarın ince bedeninde dansına tanıklık etti. 
Ne kadar zamandır üstünde taşıyordu bu yorgunluğu? 
"Ağlamak insan ömrünü uzatır Sophie, içindeki negatif enerjiden kurtul" dedi aynı mekanik ses. 
Uzun zamandır ağlayamadığını farketti. Ne acı diye düşündü, bu bir kabullenişti. Daha acısı vazgeçiş olabilme ihtimaliydi. 
Düşünmeyi ötelediği bir konu, kime aitti bu ses? Ona her yerde ulaşabilecek düzeneği nasıl kurmuştu, en önemlisi neden böyle bir şey yapıyordu? Ekipteki arkadaşların bir şakası olmalı diye düşündü. Gereksiz bir şaka. Nasıl bir sonuç ümid ediyorlardı ki bu şakayla? Nasılsa çıkardı bir yerden...
Kırmızı kadifenin yumuşak dokusuna biraz daha gömdü vücudunu, birazdan kalkmak zorunda olması ne kötüydü. Saatini kontrol etti, neyseki zaman yavaş yüzüyle yanındaydı bu akşam. 

Göl kenarında dubleks, ahşap ağırlıklı döşenmiş şirin bir evdeydi. Evin göle bakan cephesindeki tam boy pencereden içeri mis gibi yaz kokusu giriyordu. Pencerenin arkasında mavi ve yeşilin müthiş kombine edildiği bir manzara vardı. Üstünde durduğu ahşap basamaktan pencereye kadar odanın su dolu olduğunu farketti. Arkasına döndü, gözleri sevdiğini arıyordu ve birkaç saniye sonra sıcacık bakan bir çift gözle buluştu. Elini uzatmıştı sevdiği, Sophie sorgulamadan kabul etti bu daveti, minik beyaz ellerini sevdiğinin avucuna bırakarak. Üstünde durduğu basamaktan aşağı su dolu zemine ilerliyorlardı. Birkaç adım sonra ayaklarının zeminle bağlantısı kesilmişti. Göl manzaralı, ev içi bir havuz keyfi diye düşündü. Sevdiği yanında değildi şimdi, birlikte inmiştik biz buraya dedi sessizce. Boynuna kadar suyun içindeydi bu güzel manzaranın karşısında, ama garip bir tedirginlik vardı ruhunda.. Ellerini uzun sarı saçlarına attığında saçları eriyerek ellerine dolmaya başladı. Ahşap basamağa doğru bir hamle yaparak sudan çıktı...

Büyük bir hızursuzlukla gözlerini açtı. Nerede olduğunu idrak edemedi birkaç saniye, sonra kırmızı kadifenin üstündeki bedenini doğrultarak odanın içini süzdü. Soyunma odasındaydı. Bu nasıl bir rüyaydı diye düşündü, kalp atışlarının normale dönmesini beklerken. Prova! Saatine baktı 5 dakika geçirmişti vaktini. Önceki çalışmalar uzun sürmüş olmalı ki henüz yokluğunu farketmemişlerdi. Hızla ayağa kalkarak büyük salona koşmaya başladı.
Salonun kapısını araladığında arkadaşlarının sesleri doldu kulaklarına, "merhaba" diye seslendi içeri doğru, kendi sesine yabancı. Usulca devam etti yürümeye, sahnenin önünde oturan hocasının yanına gelene kadar. İnce yapılı, yaşlı adam sevgi dolu gözlerini Sophie'ye çevirdi. Usulca Sophie'nin elini yakaladı ve kızı yanına oturttu. Sahneye döndü ve çocukların provalarını izlemeye devam etti, Sophie'nin elleri hala avuçlarının içindeydi. Hafifçe eline vuruyordu, sakinleştirmeye çalışırcasına. 
Sophie, "huzur bu.." dedi kendi kendine; anlatmadan, anlaşılmak...
Sahnede bir baba ve kızına talip bir gencin dialogları dönüyordu. Genç adama baktı, bu küçük düşürücü pazarlık ancak bu kadar iyi oynanabilirdi diye düşündü. Bir sonraki sahnede bu genç ile tanışacaktı. Sonra düğün merasimleri, sonra kişiliğini kaybedişi.. 
Sophie oldukça susadığını farketti. Hocanın ellerinden ellerini çekerek sol tarafında sahneye çıkan ahşap merdivenlerin hemen yanında duran masadaki sürahiden bir bardak su doldurdu kendine. Suyu tek nefesle içti. Biraz daha yavaş içse susuzluk duygusundan kurtulacaktı. Bir bardak daha doldurdu ve bu kez yavaş yavaş yudumladı suyunu. Garip bir akşam diye düşündü, tanımadığı garip bir ses, kurulan garip cümleler ve gördüğü rüya..
Sahnedekilerin kahkahaları düşünceleri ile arasına bir perde çekti. Pazarlık sahnesi bitmişti. Sıra Kate'in hikayesindeydi. Bu sahneye çıkma zamanının geldiği anlamına geliyordu. 
Hoca, Sophie sahne senin diye sesleniyordu, oyun partneri Ahmet çoktan Petruchio kimliğine bürünmüş Kate ile zorlu bir savaşa hazırlanıyordu. Derin bir nefes aldı ve sahneye çıkan ahşap merdivenleri tırmandı. Ama yok, yapamayacaktı.. Kulaklarında korkunç bir uğultu vardı, üstelik başı da fena halde dönüyordu. Işık kapanmış, sonsuz bir boşlukta asılı kalmıştı öylece. Gözlerini açtığında tüm arkadaşları ve hocası sahnede yanıbaşındaydılar. "Eve gitmek istiyorum" dedi fısıltıyla. 
Sophie arkadaşlarının desteği ile ayağa kalktı. Uzun ve yorucu bir günün ardından istediği tek şey güzel bir duş arkasından deliksiz bir uykuydu. Sophie'yi evine kadar götürme görevi Ahmet'in oldu. Hocanın ve diğer arkadaşlarının tedirginliği gözlerinden okunuyordu. Sophie onları rahatlatabilmek için "ben iyiyim, biraz dinlenmeye ihtiyacım var sanırım" dedi. Bir sıkıntı olursa haber vereceğine söz verip vedalaşarak Ahmet ile çıktı eski yapıdan. Saatine baktı, on buçuğa gelmek üzereydi. Bu akşam ne kadar uzun böyle diye geçirdi içinden.
Ahmet, "en son ne zaman yemek yedin Sophie" dedi. Bu soruyla öğle saatlerinde içtiği bir çorbadan başka birşey yememiş olduğunu farketti. Biraz sıkılarak "öğle bir çorba içmiştim" dedi. "O zaman eve gitmeden karnımızı doyuralım" dedi Ahmet. İtiraz etmedi açlık ve yorgunluğun bünyesinde yarattığı etki ortadaydı. 
Yürüme mesafede küçük bir çorbacıya girip birer çorba söylediler, hızlıca gelen çorbalarını yudumladılar, araya havadan sudan muhabbetler serpiştirerek. 
"Eve gitmeliyim artık ayakta duracak halim kalmadı hadi beni eve götür" dedi Sophie. "Hadi kalkalım" diyerek Sophie'nin kalkmasına yardım etti Ahmet. 
Sokak lambalarının aydınlattığı dar yolda yürümeye başladılar. Farkında olmadan vakit bir hayli geçmişti. Yarın Cumartesi uzun uzun uyur iyice uykumu alıp dinlenirim diye düşündü Sophie. Yorucu bir gün, yorucu bir hafta, yorucu bir ay, yorucu bir ömür geçirmişti. Yaşamak bu kadar zor olmamalıydı dedi kendi kendine ılık bahar kokusunu ciğerlerine çekerken. 
Ahmet, yanında sessizce yürüyen Sophie'yi yormamak adına çok fazla konuşmamaya özen gösteriyordu. Talihsiz bir akşam geçirmişti Sophie. Yorgun görünüyordu, bir de üzgün. Bu akşam konuşmak istemeyeceği ortadaydı. "Yarın güzel bir kahvaltı yapalım geç vakit, ne zamandır adam gibi muhabbet edemiyoruz" dedi Sophie'ye. Uyku, yorgunluk, biraz kafa dinleme güzel olurdu diye düşünürken, "Olur sabah haberleşiriz 11'den önce uyanmayı düşünmüyorum yalnız haberin olsun" dedi Sophie. Park halindeki araca ulaşmak, yola çıkmak ve eve varmak biraz vakit aldı. Sophie Ahmet'e tekrar teşekkür ederek arabadan indi. 
Sonunda evindeydi.. 
Çantasını kapısı açık yatak odasına fırlatarak sıcak duşun altına attı kendini. Bedeninden akan su, rüyasında içine girdiği havuzu hatırlamasına neden oldu. Güzel görünen tehlikeli bir su, sevdiği adamın kayboluşu, eriyip ellerine dolan sarı saçları... Sevmek, dedi kendi kendine, koşulsuz sevmek. Sevilenden başka herşeyi unutarak sevmek. Yaratan tarafından insanlığa bağışlanmış bir mucize olmalı diye düşündü. Genlerimizdeki kusursuza yönelişe rağmen kusurları olan bir varlığı sevebilmek hayranlık uyandıran bir deneyimdi. 
Sıcak duşun altında tatlı bir rehavet kazanan bedenini yatak odasına taşıyıp, yatağına uzattı. Şimdi düşünceleri, ağırlaşan göz kapaklarının arkasında kalmış uzak bir diyardan seslenen eski bir tanıdık gibiydi..

Dağına göre kar verirmiş Yaratan, çok kar aldım diye düşündü yatağında doğrulurken. Saat 10'a gelmek üzereydi. Kalbinin üstünde bir sızı hissetti, ciğerlerinde tarif edemediği bir acı vardı. İçi acıyordu, ağlamaklı gözlerini odada dolaştırdı. Gece pencere açık uyumuş olmalıydı, hafif aralık camdan içeri giren rüzgar beyaz tülü dalgalandırıyordu. Boydan boya ayna olan gardrobdaki yansımasına takıldı gözü. Bu gözleri şişmiş, saçları dağılmış, yüzü acıyla gerilmiş kadın ben olamam diye düşündü. Yansıma ile göz göze gelmekten korkarak kapıya çevirdi bakışlarını. 
Toparlanmalıyım, durursam kaybederim diye düşündü. Yeni hedefler, kazanılacak yeni savaşlar yaratmalıydı... 
Küçük bir kız çocuğu belirdi gözlerinin önünde, henüz yedi sekiz yaşlarında. Ben en iyi olacağım ifadesiyle kaldırdığı yüzünün üstünde iri kahverengi gözleri ışıl ışıl parlıyordu. "Yapma küçük, bunu kendine yapma hiçbir zafer seni mutlu etmeye yetmeyecek, girme bu savaşa" diye fısıldadı, kendi sesini duymadan.
Ağır adımlarla banyoya yöneldi. Dişlerini fırçalarken solgun yüzünü inceledi, kendime acıyor muyum acaba diye düşündü, halbuki bunca yıl bir tek kendine acımasız davranmıştı.  
Yüzünü iyice köpükleyip tertemiz yıkadı ve tekrar yatak odasına döndü. Biraz makyaj renk katmaya yetecekti görüntüsüne. Öncesinde Ahmet'e uyandığını haber vermeliydi. Telefonuna ikinci çalışında cevap verdiğine göre Ahmet'te uyanmıştı. "Yarım saat sonra beni alabilirsin", diyerek telefonu kapattı. Beyaz bir bluz çıkardı dolaptan, bir de mavi bir kot pantolon. Hızlıca üstünü giydi, ufak bir makyaj ve saçlarını taradıktan sonra hazırdı. Dağınık odasını toplamaya başladı. Yarım saat uzun bir zaman mıydı yoksa? Çantasını ve telefonunu eline alarak mutfağa geçti, büyük bir bardak su doldurdu ve ağır ağır içmeye başladı. 
Çalan telefonu evden çıkma zamanının geldiğini haber veriyordu...
Yanında Ahmet, kahvaltı için yollardaydı. Arnavutköy sahilde denize bakan küçük bir Cafe'de oturdular. Bulutsuz gökyüzünde parlayan güneş, ılık bahar rüzgarı, kıyıya vuran dalga sesleri, burnuna dolan yosun kokusu başını döndürmüştü. "Sen ne zaman buradayın sevdiğim, bu sandalyede oturmuşluğun var mı? Ne zaman az sonra bana getirecekleri fincanla kahve içtin?" diye geçirdi içinden ciğerlerine çektiği kocaman nefesle. Kelimeler nefesine karışmış içini yakıyordu. "Acı bu, acıyorum" diye düşündü. 
Küçük serpme kahvaltıları gelmiş, sıcak çaylar masaya bırakılmıştı. Ahmet'in, "Sophie, iyi misin?" cümlesi ile oturduğu mekana geri döndü.
Bedeni buradaydı, o halde ruhunu da oturduğu sandalyeye zincirlemeliydi. Hayattan keyif almanın tek yolu buydu, anın içinde bulunabilmek...
"Yorgunum" dedi Sophie, "nedenini anlamadığım kronik bir yorgunluk var bedenimde".. "Yoksa ruhumda mı" diye düşündü hemen arkasından. "Çok yükleniyorsun kendine" dedi Ahmet, "Biraz oluruna bırak, biraz planlamadan kendini hırpalamadan yaşa." Gülümsedi Sophie, çayından bir yudum alırken. Yapması gereken çok şey vardı, hem bugünü yaşamalı hem yarını hazırlamalıydı... "Evet bunu deneyeceğim" dedi, arkadaşına.

20 Haziran 2013 Perşembe

Dinle Çocuk!

Senden korktular çocuk! Kocaman sevgi dolu yüreğinden, ışığından, hayata bakışından korktular...
Inancını kaybetme...

Iyi olanın kazandığı bir dünya var, evet! Güzel yürekli insanların olduğu, saygının ve sevginin hiç tükenmediği bir dünya var...

Sevmekten vazgeçme çocuk. Çiçeği böceği sevmek kolaydır, zor olanı başar  insanları sev!

Her ruh kendi ağır sınavında, hayat kimseye kolay değil unutma... Kimseyi hor görme, küçümseme. Insanların inançlarına, yaşam tarzlarına, hayatı yorumlayışlarına saygı duy çocuk...

Dinle, anlamaya çalış, onaylamasan da saygı duy!

Sen ne kadar insansan o da o kadar insan... Elin kesildiğinde canın acıyor ya, onun da acıyor, en yakının üzüldüğünde yüreğin sızlıyor ya, onun da sızlıyor sakın unutma... 

SEV ÇOCUK, SEVMEDEN TAHAMMÜL EDEMEZSİN KİMSENİN DOĞRUSUNA YANLIŞINA...

Tahammül sınırlarını zorlayacaklar, bunu yapan insan olamaz dedirtecekler. Pes etme, insanlığını kaybetme çocuk.

Şiddet kime yapılırsa yapılsın kötüdür!

Kin en çok onu taşıyana zarar verir, affetmeyi öğren çocuk. Affet ki aynı yanlışı sen de yapma... Affet ki sevgi dolu yüreğinde bir leke gibi durmasın acıların...

İçinde büyüteceğin tek şey hoşgörü olsun çocuk...

12.08.2013